- Mustafa Gökhan Yılmaz
GELECEK DİYE BİRŞEY YOKTUR
Türkiye’de oynadığı dizlerle adını bir hayli duyduğumuz oyuncu Melisa Döngel yine farklı bir olayla gündemde kendisiyle yaptığımız görüşmede bir blog sayfası açmayı düşündüğünü ve burada kısa yazılar kısa hikâyeler ve şiirler paylaşmak istediğini belirtti. Yazma eyleminin kendisine her zaman çok iyi geldiğini söyleyen oyuncu ilk yazısının demo halini sayfamızla paylaştı.
Yağmurun sesi bin dört yüz TL kira ödediğim evin çatısına şıp şıp damlarken evimin içi su geçirmediği için Allaha şükür etmem gerektiğini fark edip bir yandan şükür ederken bir yandan kenarları çamur olmuş botumun bağcıkları ile uğraşmaya başladım. Küçükken babamın öğrettiği gibi kurdele şeklinde bağlayıp yola koyuldum. Alt komşum ile karşılaşmamak için parmağımın ucunda yürümem gerekiyordu. Onunla gereksiz siyaset ve din üzerine hiçbir sonuca varmayacak o saçma konuşmayı ve sonrasında asıl söylemesi gereken aidat muhabbetine girmek istemiyorum. Evim çatı katı sayılır zaten çatı boşluğundaki tüm pislikleriniz benim kapımın önüne dolarken neden ısrarla aidat vermemiz gerekiyor anlamıyorum. Giriş kapısına ulaştığım da zafer kazanmış bir sporcunun gülümsemesi vardı. Yağmur saçlarıma hızla damlarken içimi titreten o soğukluk başımdan aşağıya girmiş ve bütün vücudumu sarmış gibi titredim. Ama nefret ediyordum şemsiye taşımaktan insanın üzerine bir yük gibi sürekli ellerinde aslında çok büyük cesaret insanların yanlarında şemsiye taşımaları. Nefret ediyorum şemsiyelerden ıslanmak güzeldir dediğimde insanların hasta olursun demeleri kardeşimin, arkadaşlarımın, çevremdeki insanların.Birde bu tavsiyelerden nefret ediyorum bırak hasta olayım üşüttüğümde şimdi nane limon kaynat filan da denmesinden nefret ediyorum bunu bilecek yaşta bir insan olduğumu düşünüyorum ama işin özüne indiğimiz de yardım etme egosu...
Hayatta hasta olmayan bir vücudumuz var diğer bütün duygu durumlarımız normal...
Evimle metro arası ortalama beş yüz metre civarıydı gidene kadar siyah pardösü epeyce ıslanmıştı ama yine de tekrardan eve gidip değiştirme ihtiyacı veya şemsiye alma ihtiyacı hissetmedim. Metro asansörünün önüne gelip kendimi yağmurdan saklarken bir sigara yaktım. Sigara havanın da buharıyla birleşince ortaya sanat eseri gibi bir şey çıktığını görmek beni mutlu etti. Galiba sigara içmeyi seviyorum. Asansörün çağırma düğmesine bastıktan sonra sigaramın son dumanın çekip karşıdaki çöpün içine atmak için kendimle bir iddiaya girdim eğer bu sigara o çöpün içerisine girerse günüm çok güzel geçecek. Tam asansör yukarıya geldiğin de attım ben neden bazen böyle salakça iddialara giriyorum ki neyse girmedi zaten girse de günüme bir etki edeceğini düşünmüyorum. Bende gidip onu tekrardan çöpe atmadım ne kadar pislik bir insanım. Biraz kitap okuyup belki Hakmar pasajından birkaç kitap alır bir de kahve bunlar zaten beni mutlu eden şeylerdi ekstra bir mutluluk? Galiba bünyem buna müsait değildi metronun içi sımsıcak olmuş bile üzerimdekilerin kuruması imkansız ama yine de içerideki sıcaklık üşümemi sağlıyordu. Kulağıma kulaklığı takmamla uyumam arasında sanırım iki durak vardı.
Gözlerimi açtığımda son durağa gelmiştim kulağımda cem karaca ölüm çalıyordu bu parçayı da çok severim gerçi listenin hepsi Cem Karaca ve hepsi en sevdiğim şarkılarından oluşuyor ama ölüm şarkısını daha çok severim çünkü bana bu hayatta ki en gerçek şey ölüm gibi geliyor en doğru olan da ölüm gibi geliyor Tolstoy diyor ya gelecek için endişe etmeyin çünkü gelecek diye bir şey yoktur. Evet yoktur bugün vardır ama hayatın karmaşışında hep bir gelecek düşüncesi. Gerçi sistem böyle düşünmemize müsait...
Metronun yürüyen merdivenlerinden yukarıya doğru çıkarken birden özgürlüğe kavuşma anı gibi gelen hafif karanlık aydınlık ve azalan yağmurdan saçıma çiseleyen damlalar ne güzel İstanbul be hayat belki de saçlara çiseleyen yağmur damlaları kadar kısa ve geçici evet kısa hem de sanıldığından daha kısa...
Zorlu görevim şimdi başlamıştı eğer sokak röportajcıları veya anket yapmak isteyen ağabeyler veya üzerine yeşil yelek giymiş hafif güzel kızlar beni bu üç durum için de durdurmadan yoluma deva etmeme müsaade ederlerse işte günüm o zaman gerçekten güzel geçer. Beşiktaş iskelesine arkama alıp ışıklara doğru giderken iki anketçi ile göz göze geldim onlar beni görmediler ama ben göz göze gelişimi gayet hissettim hemen yönümü Haldun Taner’in oraya çevirdim. Eğer oradan gidersem geriye tek birinin beni yakalama ihtimali kalıyor onlarda yeşil yelekli yardım toplayan kızlar. Haldun Taner’in önüne geldiğimde ışıkların orada onları gördüm Kalabalığın arasına sıkışıp kendimi gizlemeye çalıştım ve koşar gibi yaparak asla gözlerine bakmadım çünkü bakarsam geçmiş olsun ve ikinci ışıkları da geçtim aman Allah’ım iş bankası önündeyim çok şükür kurtuldum. Kazsız belasız atlattım geriye dönüp onlara baktım ve zaferi benim kazandığımı gösterdim görmediler gerçi ama olsun içinde kalmadı ya artık günü güzel geçirme ve keyif alma vakti gelmiş demektir
En sevdiğim bu semtin sokaklarında kendi başıma yürümek yıllardan beri olduğu gibi
Sessizce sakince yürümek
Yürüyen insanları seyretmek
Olması imkansız şeyleri düşünmek
İhtimal olmasa bile sevmek
veya sevmeyi öğrenmek
veya kaldırım taşlarına atılan sigara izmaritlerine saymak
Paran varsa ki genelde bir kahve içecek kadar olur hep
İşte dünyanın en güzel eylemini
Gerçekleştirme hakkına sahipsin...
